1 Haziran 2015 Pazartesi

Adadaki heykeller




 “Adada altıbin kişi yaşıyor. Heryerde büyük kulaklı kırmızı taçlı dev heykeller var. Adaya Easte Island adını veriyorum.” 1722 yılında Hollandalı Amiral Roggeveen hiçbir harita da rastlamadığı ilginç adayla ilgili raporunda böyle yazıyordu.

Sözü geçen heykeller bacaksız ve kolsuz insan figürleriydi. En büyük özellikleri çok büyük kulaklarıydı. Yüzlerinde hiçbir anlam yoktu. Gözleri çukur, dudakları inceydi. Başlarında da kırmızı taştan yapılmış birer taç vardı. Boyları beş metreden oniki metreye kadar değişiyordu. Sayıları 230 taneydi ve genellikle sönmüş bir volkanın çevresinde yoğunlaşıyorlardı. Şapkaları dışında tüm parçaları yekpare taştan yapılmıştı.

Bu heykeller kimi temsilen yapılmış? Ada da ne işleri var? Niçin sayıları bukadar çok. Kim yapmış? nasıl yapmış? Bütün bu sorulara bir cevap bulabilmek için gezginler büyük bir çaba sarfetmişler. Ama sonuç herzaman sıfır olmuş…

Sırrın çözülebilmesi için tek bir umut var. Yine adanın çeşitli yerlerinde bulunan 67 tane taş tabletin üzerindeki yazıların okunabilmesi bu amaçla dünyanın dört bir yanından uzmanlar getirilmiş fakat hiçbiri bu ilginç alfabeyi çözememiştir.

Ada da yaşayan yerliler ise pek inandırıcı olmayan bir hikâye anlatıyorlar Esrarengiz heykellerle ilgili;

“Çok Yıllar önce Maraerenga krallığı isminde bir ülke varmış. Ülkenin kralı ölünce yerine Ko adındaki oğlu geçmiş. Kral Küçük oğlu Hotu Matua da ülkeden çıkmaya zorlanmış. Çaresiz kalan Hotu ailesi, yakınları ve hizmetçiler ile birlikte denizlere açılıp kendine bir ülke aramaya başlamışlar.
 Sonunda Easter Island’a gelip yerleşmişler. Kralın yakınları büyük kulaklı aristokratlar hizmetçileri ise küçük kulaklı yoksullarmış. Hotu ölene kadar adada mutlu bir yaşam sürülmüş. Ama daha sonra yönetimi eline geçiren büyük kulaklı aristokratlar, hizmetçilere köle gibi davranmaya başlamışlar. Sonunda isyan eden hizmetçiler bütün büyük kulaklıları öldürmüşüler. Hotu’nun anısına da bu heykelleri dikmişler. Gerçek böyle olsa ada da onbinlerce kişinin yaşamış olması gerekir. Çünkü böylesine büyük heykelleri yapabilmek için enazında küçük bir ordu gerekir. Üstelik Easter Island’a böylesine büyük yekpare taşlara rastlanmıyor.

Bütün sırrın çözülmesi taş tabletlere bağlı. Artık bu umut da yavaş yavaş kayboluyor. Çünkü yerliler tabletleri saklamışlar.


Belkide adanın gerçek sırrı hiçbirzaman bilinemeyecek

Sultan Murad Han o gün bir hoştur



Sultan Murad Han o gün bir hoştur. Telaşeli giyinir. Sanki bir şeyler
söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz
hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah?..
- Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
- Nasıl yani?
- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola.
Görülen o ki padişah hala gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri
iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya,
Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir
dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine ilişir
Sorarlar;
-Kimdir bu?
Ahali:
- Aman hocam hiç bulaşma, derler. Ayyaşın meyhuşun biri işte!..
- Nerden biliyorsunuz?
- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.
Bir başkası tafsilata girer;
- Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkardır. Azaplar çarşısı'nda
çalışır. Nalının hasını yapar... Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa
Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa
takar peşine..
Hele yaşlının biri çok öfkelidir.
- İsterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören var mı?
Hasılı, mahalleli döner ardını gider. Bizim tedbili kiyafet mollalar
kalırlar mı ortada!..
Tam vezir de toparlanıyordur ki padişah yolunu keser:
- Nereye?
- Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem... Ama biz gidemeyiz,
şöyle veya böyle tebaamızdır. Defini tamamlamak gerek.
- iyi ya, saraydan birkaç hoca yollar kurtuluruz vebalden.
- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
- Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından.
- Aman efendim, nasıl kaldırırız?
- Basbayağı kaldırırız işte.
- Yapmayın etmeyin sultanım, bunun yıkanması paklanması var. Tekfini,
- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasılhane bulmalıyız.
- Şurada bir mahalle mescidi var ama...
- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
- Ne bileyim, Ayasofya'dan Süleymaniye'den, en azından Fatih
Camii'nden...
- Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem.
Ama Fatih Camii'ni iyi dedin. Hadi yüklenelim...
Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur.
Padişah bakır kazanları vurur ocağa... Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki,
naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü
sakilere benzemez. Hem manalı bir tebessüm okunur dudaklarında. Padişahın kanı
ısınmıştır bu adama, vezirin de keza... Meçhul nalıncıyı kefenler,
tabutlar,musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine hayli vardır daha...
Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
- Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba...
- Nasıl yani?..
- Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim
bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..
- Doğru, öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp
Vezir cüzüne, tespihine döner, padişah garip maceranın başladığı
Noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı
Bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.
- Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun.
Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar. Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri
kısılır, hatıralara dalar belki. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından...
- Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir...Bizim efendi bir
alemdi, vesselam... Akşamlara kadar nalın yapar... Ama birinin elinde
şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra
getirip dökerdi helaya!..
- Niye?
- Ümmeti Muhammed içmesin diye...
- Hayret...
- Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi. Öyleyse şimdi dinlemelisiniz
Hücceti İslam okurdum...
- Bak sen! Millet ne sanıyor hâlbuki...
- Milletin ne sandığı umurunda değildi. Hoş, o hep uzak mescitlere giderdi..
Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kâbe’yi görmeli...
- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?
- iste bu yüzden Nişancıya, Sofular'a uzanırdı ya... Hatta bir gün;
- Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü düşünür..
- Doğru, öyle ya?..
- Kimseye zahmetim olmasın, deyip mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. İş mezarla bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
- Peki o ne dedi?
- Önce uzun uzun güldü, sonra;

- Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?

Dünya savaşına yol açan şoför



Arşidükün Otomobili Yanlış Yola Girince 1914, Saraybosna Yirmi yıl süren düşüşün ardından, İngiltere, Prusya, Avusturya, Rusya ve yeniden monarşiye dönen Fransa imparatorları yeni bir gücün yükselişine hiç de sıcak bakmıyorlardı. Fakat belki de 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında bu devletlerarasındaki anlaşma çabaları hiç de akıllıca değildi. Habsburg veliahdının Saraybosna ziyareti göz önüne alındığında, felaketin ayak seslerini duymak hiç de zor değildi, Napolyon savaşlarından sonra 1815'te Viyana'da toplanan büyük devletler,"güçler dengesi" kavramını ortaya attılar. Sürekli ittifaklar önlenmeliydi. En iyi olan ise pragmatik bir yaklaşım ile güçleri dengelemekti. Tek bir devletin süper güç olmasına karşı güç birliğine gidilmesi kararlaştırıldı. Bundan sonraki seksen yıl boyunca savaşlar oldu.
Fransa ve İngiltere'yi Rusya ile karşı karşıya getiren Kırım sorunu, Fransa ve Avusturya arasındaki 1859 sorunu, 1860'lardaki Almanya'nın birleşme ve devletleşme savaşları... Bu sorunların hiçbiri Viyana'daki kararları doğrulayıcı olarak evrensel bir soruna dönüşmedi.
Bu dengeleri ilk bozan olaylar 1870-1871 Fransa-Prusya savaşı ile başlayan Almanya'daki birleşme savaşları oldu. Napolyon savaşlarından utanç verici yenilgilerle ayrılan Prusya, kuzey Almanya'daki küçük ve ayrı devletleri birleştirip, Prusya krallığına bağlı tek bir devlet haline getirmeyi planladı. Bu plan son derece zekice yola koyuldu. Planı uygulayan, belki de Avrupa'nın 19.
yüzyıldaki en büyük devlet adamı ve modern Alman devletinin kurucusu olan Otto von Bismarck idi.
Bu yeni devletin ortaya çıkışı Fransa'ya pahalıya mal oldu. 1870-1871 savaşlarında Alsas ve Loren'i yeni devlete kaptırdılar.
Bismarck diplomatik açıdan zor bir dönemece girmişti. Viyana Konferansında ortaya çıkan prensipleri tamamıyla benimsiyordu. Fakat hiçbir zaman Fransa ile dengeli ve eşitlikçi bir ilişki içinde olamayacağının farkındaydı. Fransa ilk fırsatta kaybettiği toprakları geri almak isteyecek ve yeni kurulan Almanya'yı Ren nehrinin doğusuna geri püskürtmeye çalışacaktı. Bunu yaparken de dünya barışı için ne denli büyük bir tehdit oluşturduğunu düşünmeyecekti bile. Bu değerlendirmeler ışığında Bismarck dış politikada üç prensip oluşturdu.
Birincisi, hiçbir zaman Rusya ile karşı karşıya gelmemekti. 1750'lerde Prusya, Rusya ve Fransa'yı karşısına aldığında, bütün ülke yerle bir olmuştu. İkinci prensip ise, her ne kadar Germen asıllı bir ülke de olsa, Avusturya ile çok yakın ilişkiye girmemekti. Çünkü Avusturya ve Rusya Balkanlarda her zaman düşman olmuşlardı. Ayrıca Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun içinde yaşayan değişik ırktan birçok topluluk birbirine düşmek üzereydi.
Son prensip ise İngiltere ile iyi geçinmekti. İngiltere ile hep ticari alanlarda ortak olmuşlardı. Aynı zamanda ortak kültüre sahiplerdi. Fransa'ya karşı duruşları da benzeşiyordu. Viyana Konferansı denizlerdeki hâkimiyeti İngilizlere vermişti ama tüm ülkelere de denizlere açılma konusunda hiçbir sınırlama getirmemişti.
Bu sebeple, İngiltere ile zıtlaşmak hiç de akıllıca görünmüyordu.
Bu şekilde yirmi yıl geçti. Alman donanması küçük kalmayı sürdürdü, sadece kıyılarını koruyabilecek güçteydi. Rusya ile karşılıklı yardım anlaşmasına varıldı. Buna göre iki ülke endüstrileşmek ve dost kalmak için birbirine yardım edecekti. Avusturya ile de mesafeli bir ilişki korundu. Bu dengeler II. Wilhelm'in Prusya tahtına çıkışıyla birlikte sona erdi.
Wilhelm dış politikada prensipleri olan biriydi. Fakat çevresindekiler genç Almanlardan oluşan yeni bir nesildi. Çevresindekilerin düşünceleri milliyetçilik ve "ırksal kıskançlık" üzerinde şekillenmekteydi. Almanya'nın "güneşe çıkması" nın zamanının artık geldiğini düşündüler. 18. ve 19. yüzyıllarda İngiltere, Fransa, Belçika ve Hollanda tüm Batı Avrupa'dan daha fazla toprak kazanmıştı. Almanya ulusal gururu gereği kendi payına düşeni almak istiyordu.
Rusya ve Avusturya ile ilgili tutumları değişti. Rusya bir devdi ve daha da büyümesi için bu ülkeye yardım göndermenin anlamı yoktu. Öte yanda Avusturya vardı. Ulusal kimlikler sebebiyle Avusturya'da 19. Yüzyılda karışıklıklar baş göstermişti. Avusturyalılar Almanların gerçek kardeşleri idiler.
Öyle ki Fransa'ya karşı işbirliğine gitmek durumunda kalmak küçük düşürücüydü.
Wilhelm zamanın geldiğini düşündü ve tahta geçer geçmez yola koyuldu. Birkaç sene içinde yaşlı Bismarck aradan çekildi. Rusya ile olan yardım anlaşması yürürlükten kaldırıldı. Alman donanmasının yeniden yapılanma programı başlatıldı. Afrika'daki bazı bölgelerde ve Pasifik'teki bazı adalarda kolonileşme çabalarına girişildi. Avusturya ile daha yakın bir ilişkiye geçildi.
Wilhelm'in yaptıkları milliyetçi Almanlar arasında da heyecanla karşılandı ve desteklendi.
1907'de Wilhelm, Rusya'yı, Avusturya'nın Bosna'yı almasına ve Balkanlardaki ilerlemesine karşı gelmekle eleştirdi. İstanbul'u ele geçirmeye uğraştığı için de Rusları yerden yere vurdu. Tüm okyanuslarda bayrağını dalgalandırmak ve İngiltere ile başa baş hale gelmek için donanmayı güçlendirmeye devam etti.
1905'te İngiliz donanması Fransa ile olabilecek bir savaşı düşünmekten vazgeçerek Kuzey Denizi'ne yöneldi ve orada Almanya'ya karşı bir tatbikata girişti. Fakat Almanlar gidişattan ve donanmalarının güçlenmesinden son derece memnundular.
1910'da sömürgeler kurdular. Mevcut dengeleri bozmaktan hiç çekinmediler.
Fransa otuz yıl önce kaybettiği yerler yüzünden intikam hırsıyla Rusya ile gizli anlaşmalar yaptı. Rusya da Sırbistan ile pakt kurdu. Almanya gizlice Avusturya'ya "istediğin gibi hareket et ve ilerle, daima arkanda bizi bulacaksın" mesajı gönderdi. İngilizler, Hollanda ve Belçika ile ortak hareket edeceklerini, Kuzey Denizi'nin güneyindeki sahillere inmeyi deneyecek her gücün karşılarında kendilerini bulacağını deklare ettiler. Japonya bile sahneye çıktı, İngilizlerle ortak pakta girdi ve Pasifik'teki İngiliz çıkarlarını koruyacağını açıkladı. Bundan sonra beklenen tek şey, bir sömürgeyi düşürme girişimiydi.
Bu şekilde 1914 Saraybosna ziyaretine gelindi. Bu ziyaretin arkasındaki mantık hiçbir zaman bilinemedi. Yedi yıl öncesinde Avusturya, Bosna ve Hersek'i Osmanlı İmparatorluğundan savaşmaksızın almıştı. Bu bölgede, günümüzde de olduğu gibi, birçok etnik grup yaşamaktaydı: Sırplar, Hırvatlar, Slovenler, Arnavutlar ve Bosnalı Müslümanlar. Küçük Sırp ülkesi doğudaki komşularıydı.
Eski Osmanlı sisteminden çıkan Sırplar, bağımsızlık kazandılar ve Ortodoks-Slav dostları Prusya'dan destek istediler. Rusya zaten Avusturya'nın yayılmasına karşı Sırpları kullanmaya dünden razıydı.
Sırbistan'da da değişiklikler göze çarpıyordu. Kendi içlerindeki radikal gruplar, ("Karakol Hareketi" gibi) Balkanları yöneten hanedanın eskiden beri Sırplardan geldiğine inanıyorlardı. Bu duruma rağmen, Avusturyalılar bu küçük Sırp ülkesini ele geçirmeye karar verdiler. Bunu kendi içlerindeki etnik farklılıklara aldırmadan gerçekleştirme yoluna gittiler. Ordularında bile birkaç değişik dil ve diyalekt konuşuluyordu ve şimdi buna yeni bir karışıklığı katma yolundaydılar.
Eski imparator, Franz Josef yarım yüzyıldan daha fazla süredir tahtını koruyordu. Artık dokunulmazlık kazanmış bile sayılabilirdi. Kıvılcımı ateşleyen ise onun varisi Arşidük Ferdinand oldu. Ferdinand, Saraybosna'yı ziyaret etmeyi planlamıştı.
Ülkenin istihbarat birimleri Bosna'daki Sırp terörist grupların bir suikast hazırlığı içinde olabileceğine dair duyumlar almışlardı. Fakat bir şekilde bu duyumlardan Ferdinand'ın hiç haberi olmadı. Bazıları Ferdinand'ın uyarılmamasının nedenini ona yapılacak bir suikast sonucu Sırplara savaş açabilmenin mazereti olarak gösterirler.
Saraybosna'ya trenle gelen Ferdinand ve eşi, üstü açık bir arabayla şehir merkezine doğru yola çıktılar. Karakol hareketine mensup teröristler gerçekten de pusu kurmuşlardı. Arabanın izleyeceği yolun haritasını elde etmişler ve aralarında işbölümü yapmışlardı. Her grup görev yapacağı yerde konuşlanmıştı.
Konvoy şehir merkezine yaklaştığında, içlerinden biri bombanın pimini çekti ve konvoya doğru fırlattı... Fakat yanlış arabaya.
Bomba patladı, konvoydakilerden bazıları ile kimi gözlemciler yaralandılar.
Ferdinand turun devam etmesi için ısrar etti. Konvoy şehir merkezine girdiğinde, teröristlerden biri, Princeps, yanlış bir yerde beklemekteydi, çünkü kendisine yanlış bilgi vermişlerdi. Boş bir caddenin köşesinde bekliyordu, bu caddeye konvoyun uğraması planlanmamıştı bile.
Ferdinand şehir meydanında konuşma yaptı, halkı selamladı ve programını tamamladı. Ferdinand'ın şoförü yolu karıştırdı ve yanlış bir sokağa girdi.
Hatasını anlayınca bir an için durdu ve geri dönmeye karar verdi. Princeps kurbanının birkaç metre ilerisinde olduğunu gördü. Silahını Ferdinand ve eşinin üzerine doğrulttu ve tüm mermileri boşalttı.
Ve böylece yirmi yıllık bekleyiş çatışmaya dönüşmüştü. Avusturya, Sırbistan'a savaş açmak için artık mazerete sahipti. Planlı olup olmadığı hiçbir zaman bilinmeyecek olsa da, Ferdinand suikastın ardından ülkesine götürüldü ve üçüncü sınıf bir cenaze töreniyle gömüldü. Savaşın başlatılması için feda edilmiş biri gibiydi.
Sırbistan, Rusya'dan Pan-Slav dayanışması adına destek istedi. Rusya işe karıştı ve Avusturya, Almanların "arkandayız" mesajını hatırlatarak yardım istedi.
Almanya işe karıştı ve Rusların geri çekilmesi için müdahale etti. Wilhelm, Ruslardan para musluklarını kesince Fransızlar derhal Ruslarla ittifak içine girmişlerdi.
Almanya, Fransa'nın Rusya ile birlikte hareket edeceğini bildiğinden Fransa'ya saldırdı. Bunun için de Belçika'dan geçmek zorundaydı, ama böylece İngilizlerin de savaşa girmesine neden oluyordu. Sağduyu sahibi tek ülke, en azından bir süre için, İtalya'ydı. Avusturya ile ittifakı vardı ve bir yıl sonra savaşa katıldı.
Yirminci yüzyılın başında dış politikadaki yüksek ideal ve arzular, onlarca milyon insanın hayatına mal olurken, Avusturya, Rusya ve Almanya gibi devlerin çöküşüne, komünizm, faşizm, II. Dünya Savaşı, Soğuk Savaş ve nükleer silahlanma yansına zemin hazırladı.

HAMZA BABA’NIN TÜRBESİ


İzmir’in Kemal Paşa İlçesinin yakınında Manisa’nın Turgutlu İlçesinin birkaç kilometre uzağında Hamza Baba köyü vardır. Bu köy Hamza Bana adı ve türbesi ile meşhurdur.
Heryıl dünyanın çeşitli yerlerinden buraya binlerce insan gelir. Her birinin bir dileği bir arzusu vardır. Tek istedikleri Hamza Babanın 500 yıllık süre gelen gücünün onlara da fayda etmesi.. Bu inanç kuşaktan kuşağa günümüze kadar devam etmiştir.

Delikte kaybolan paralar
 Hamza Baba’nın türbesini ziyaret edenlerin yaşadıkları mucizelerin en ünlüsü; paraları kaybeden delik. Hamza Baba’nın tabutunun bulunduğu sandukanın önünde dilekleri olanların mum diktikleri bir adak yeri var. Bunun hemen altında bir delik var ki herkes bundan bahsediyor. Ziyaretçiler, küçük bir mendilin içine madeni para koyuyorlar. Mendili düğümleyip deliğe sarkıtıyorlar. Biraz sonra çekip çıkardıklarında mendilin boş olduğunu görüyorlar.
Tabii bu herkese olmuyor. İnanışa göre, Hamza Baba’nın ruhu mendili sarkıtanın dileğinin olmasını istiyorsa, içindeki parayı alıyormuş. Ama nasıl? Bu paralar deliğin içinde nerde duruyorlar. Belli değil…

Aşağıda çok miktarda para olması lazım çünkü asırlardır bu gelenek devam ediyor. Delikte paraları kaybolan insanların sayısı bir hayli fazla.

Üstelik bu insanların hemen hepsi mendillerini çok sıkı bir biçimde düğümlüyorlar. Mendil aşağıdayken mendile birinin dokunduğunu hissetmiyorlar.  Ayrıca mendilin deliğin içinde kalma süresi çok kısa aşağıda birinin durup ta mendilin içindeki paraları alması imkânsız.
Hamza Baba’nın türbesinde ünlü mendil sallama deliğinden başka 2 adet delik daha var. Bunlardan ilki toprak delik, bu deliği elini sokupta toprak alabilenin dileği gerçekleşiyor. Diğer delik ise yağ deliği buradan zeytinyağı alabilenlerin ağrıya yerlerine sürünce arıları geçiyor iyileşiyor.
 Hamza Baba’nın mucizevî yaşamı
Aslen Horasanlı olan Hamza Baba Anadoluya İran dan geldi. XV. Yy ın başı ve beraberinde 90.000 askeri vardı. Askerleri ve ona inananlarla birlikte Manisa ya yerleşti. Bir anda ünü yayıldı. Öyle oldu ki heryerde o konuşulur hale geldi.

O zamanlar Şehzade Murat Manisa valisiydi. Manisa elden gidiyor endişesiyle askerlerini Hamza Baba’nın üzerine gönderdi. Fakat mucezivi bir olay oldu askerler silahlarını bırakıp çiftçilik yapmaya başladılar..

Şehzade Muratla Hamza Baba’nın arasındaki anlaşmazlık sona erdi. Hamza Baba savaşmaktan yana değildi. Bir gün Hamza Baba taraftarlarına şöyle dedi :” Şehzade Murat’a dokunmayalım ama ona gücümüzü gösterelim”  Onu dinleyenler ne demek istediğini anlayamadılar. Fakat biraz sonra kıyamet koptu: tüm havyalar bağırmaya başladı kayalar yerinden sökülüyor dağlar yıkılıyordu…
Hamza Baba baktı ki iş çok büyüyecek yüksek bir taş üzerine çıktı ve şöyle seslendi:”ben durdum,sizde durun” ortalık bir anda sakinleşti..Onu huzuruna çağırarak “ Ey Hamza Baba bana da bir keramet gösterir misin ?.. Hamza Baba Ne istediğini sorunca kış mevsiminde üzüm isteği üzerine askerleri ile bir adamını gönderir ve bir müddet sonra bir sepet üzümle dönmesi üzerine dost olurlar.
Hamza Baba’nın ölümü üzerine kimin cenazyi Kaldıracağı tartışma konusu olur. Sonunda bir çare bulunur. Hamza Baba’nın cenazesi bir odaya konulur taraftarlarının getirdiği tabut ve Şehzade urat2ın gönderdiği tabut bir odaya konulur gece sabaha kadar beklenir Hamza Baba hangisine girerse o cenazeyi kaldıracaktır.

Ertesi sabah baktıklarında Hamza babanın cenazesi ortada yok ama adamlarının getirdiği tabut oldukça ağır artık kimsenin diyecek bir şeyi kalmaz ve adamları cenazeyi kaldırır.
Şehzade Murat Hamza Baba’ya bir türbe yapılmasını emretti ama türbenin yapılacağı yerde hiç taş yoktur. Manisa’da bir caminin yapımı için bekleyen taşlar bir gecede türbenin yapılacağı yere yığılır. Türbe yapılır aynı zamanlarda Şehzade Murat tahta çıkar ama Hamza Baba’ya olan saygısını hiç kaybetmez ve bir fermanla türbenin korunmasını ister.

Cumhuriyetin ilk yıllarında İzmir Valisi Kazım Dirik zamanında bu türbe kaldırılmak istendi. Halk karşı çıktı. Vali konuyu yerinde incelemek istedi o zamanki türbedar Rıza önder in evinde misafir kaldı. Ondan Hamza Banın hikâyesini dinledi. Hamza Baba ile ilgili çok eski el yazması kitapları aldı. Yıkım emrini kaldırttı. Fakat bir daha bu kitapları gören olmadı.

31 Mayıs 2015 Pazar

İlginç Bilgiler

*Larry Hagman (JR.)Dallas dizisinin setinde hiç kimsenin sigara içmesine izin vermezdi.
*Marilyn Monroe’nun altı ayak parmağı vardı.
*Meşe ağaçları elli yaşına gelmeden meşe palamudu üretemezler.
*Mexico City her sene 25 cm kadar batıyor.
*Mickey Mouse’dan önce en meşhur çizgi film kahramanı Felix The Cat’di.
*Monako’nun ulusal orkestrası ordusundan daha geniş bir kadroya sahiptir.
*Mumyaların ayak parmakları tek tek sarılarak mumyalanmıştır.
*New York bir zamanlar Amsterdam`dı.
*Newton, yer çekimi kanununu fark ettiği zaman 23 yaşındaydı.
*Norveç’in kuzeyinde, her yaz 14 hafta gece gündüz güneşli geçer
ileri doğru bir adim atıldığında, insan vücudundaki 54 kas çalışır.
*Birinin yüzünü hatırlamak için beynin sağ tarafı kullanılır.
*Yetişkin bir insan günde ortalama olarak 23 bin kez nefes alır.
*Kaşları yukarı kaldırmak için 30 kası harekete geçirmek gerekiyor.
*Erkekler kadınlara göre on kat daha fazla renk koru oluyorlar.
*Döllenmeden doğuma kadar bir bebeğin ağırlığı beş, milyon kat artıyor.
*Sadece bir tane kovboy filmi kadın yönetmen tarafından çekilmiştir
*Karadul örümceği, bir günde 20 eşini yiyor. Beş gözü olan arılar, her yıl, yılandan fazla insan öldürüyor...
*Uçan balıklar 90 metreye kadar yükselebiliyor
*Güvelerin mideleri yoktur
*Istakozların kanları mavi renklidir.Soğan doğrarken sakız çiğnemek göz yaşarmasını önler
*Kereviz yerken harcanan kalori,kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır.
*Vücudumuzdaki tüm damarları uç uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre eder.
*Eksi 90 derecede nefesimiz, havanın ortasında donar ve düşer
*Günde 24 saat sayı saysanız, 1 trilyona ulaşmanız 31 bin 688 yıl alır.
*Doğum gününüzü en az 9 milyon kişiyle paylaşıyorsunuz.
*El tırnakları ayak tırnaklarından 4 kat daha hızlı uzar.
*İnsanın kalça kemiği betondan daha sağlamdır.
*Dünyada insanlardan daha çok tavuk var.
*İnsan kalbi dakikada 60-80 defa çarpar.
*İnsan yılda en az 1460 rüya görür.
*İnsanlar 200 milyon soluk alıp verme, 1 milyar kalp atışı, 300 milyon mide kasılması ve 20 milyar göz kırpması kadar yaşarlar.
*İnsanlar beyinlerinin %10’nu kullanırlar.
*Bir insan yedi dakika içerisinde uykuya dalar.
*İnsan vücudundaki en güçlü kas dildir.
*Dünyanın en büyük yumurtası köpekbalığının.
*Köstebek bir gecede 90 metrelik tünel kazabilir
*Bedenine oranla en büyük beyin karıncalardadır
*Bir bukalemunun dili, bedeninin iki katı uzunluğundadır.Kalkan balıkları yavruyken dişidir ancak 5 yaşına geldiklerinde birçoğu erkeğe dönüşür.
*Bir salyangozun diş sayısı 25 bini bulabilir.
*Çita, saatte 70 kilometre hıza iki saniyede çıkar.
*Salyangozlar yemek yemeden üç yıl uyur.
*Hindiler yağmurda başlarını havaya kaldırır. Tarantula örümcekleri 2.5 yıl aç kalabilir.
*Bir farenin spermi, filin sperminden uzundur.
*Balinalar geri geri yüzemezler.
*Dünyadaki tüm karıncaların ağırlığı, tüm insanların ağırlığının 10 katıdır.
*Kaburgasız doğan develerde 3 çift gözkapağı var.
*18 Şubat 1979 yılında sahra çölüne kar yağmıştı.
*ABD’de, yaşları 20 ile 29 arasında olan zenci erkeklerin üçte biri ya hapiste ya da gözaltında tutulmaktadır.

İlginç Bilgiler

*Pablo Picasso, parasızlık çektiği gençlik günlerinde yaptığı resimleri yakarak ısınırdı.
*Penguen yüzebilen ama uçamayan tek kustur.
*Peru’da hiç umumi tuvalet yoktur.
*Rodin’in unlu ‘Düşünen Adam’ heykeli aslında İtalyan şair Dante’nin portresidir.
*Rusya’nın dörtte biri ormanlarla kaplıdır.
*Rusya’da doğudan batıya doğru seyahat edilirse, yedi saat kuşağı geçilir.
*Sadece bir tane kovboy filmi kadın yönetmen tarafından çekilmiştir
*Sadece dişi kanaryalar ötebilir.
*Sadece dişi sivrisinekler ısırır.
*Sağ elini kullanan insanlar sol elini kullananlara göre ortalama dokuz yıl daha fazla yaşıyorlar.
*Sahra çölündeki Tidikelt kasabasına on yıl boyunca hiç yağmur yağmamıştır.
*Salatalığın yüzde 96’si sudur.
*Sallanan sandalyede hiç durmadan sallanma rekoru 440 saattir.
*Sarışınların esmerlere göre daha fazla saçı vardır.
*Sığırların dört tane midesi vardır.
*Sihirli sözcük‘Abrakadabra’ ilk olarak yüksek ateşli hastaların ateşlerini düşürmek için söylenmişti.
*Eskimo dilinde kar yağışlarının farklarını tarif etmek için kullanılan yirmiden fazla sözcük vardır.
*Fareler kusamaz.
*Gecen 3500 yılın, sadece 230 yılı barış içinde yaşanmıştır.
*Global ısınma yüzünden yükselen deniz seviyesi 2050 yılında Shangai ve deniz kıyısındaki diğer cin şehirlerinde büyük sellere neden olacak. Bu sellerde 76 milyon kişi evsiz kalacak.
*Gözlerimiz hiçbir zaman büyümez. Ama burnumuz ve kulaklarımızın büyümesi asla sona ermez.
*Güney Kore başkenti Seul, Kore dilinde "başkent" anlamına gelmektedir.
*Günışığından daha fazla yararlanmak için saat uygulamasını Benjamin Franklin başlatmıştır.
*Günümüzde, evlenenlerin yüzde ellisi boşanmaktadır.
*Hamamböcekleri yaklaşık olarak 250 milyon yıldır yaşadıkları halde hiçbir değişime uğramamışlardır.
*Hapşırdığınız zaman, kalbiniz de dâhil olmak üzere bütün vücut fonksiyonlarınız bir an için durur.
*Hapşırırken Burnu ya da Ağzı Kapamak, Felce Neden Oluyor.
*Havuca rengini karoten verir.
*Hawaii alfabesinde sadece 12 harf bulunmaktadır.
*Her 25 kişiden biri astım hastasıdır.
*Her dört Amerikalıdan biri mutlaka televizyonda görünüyor.
*Her iki taraf da kan bağışında bulunursa, Paraguay’da düello yapmak yasaldır.
*Herhangi bir okyanusun en uzak olduğu nokta cin’dir.
*Hindistan`da oyun kâğıtları yuvarlaktır.
*Hindistan’daki yıllık doğum sayısı, Avustralya’nın toplam nüfusundan fazladır.
*Hipopotamlar insandan daha hızlı koşarlar.
*İleri doğru bir adim atıldığında, insan vücudundaki 54 kas çalışır.
*İlk çamaşır makinesi 1907 yilinda Hurley Machine Co. Tarafından pazarlandı.
*İnciler sirkede erir.
*İnek sütünün pH değeri 6’dır.
*İngilizcedeki Wendy ismi, Peter Pan hikâyesinde kullanılmak üzere uydurulmuştur.
*İngiltere’deki bütün kuğular kraliçenin malidir.
*İnsan beyninin % 80’i sudur.
*İnsan beyninin ortalama ağırlığı 1.3kg’dır.
*İnsan elinde, en yavaş uzayan tırnak başparmağınki, en hızlı uzayan tırnak ise orta parmağınkidir.
*İnsan saçı, üç kilo ağırlık kaldırabilecek esnekliktedir.
*İnsan vücudundaki en güçlü kas dildir.
*İnsanlar beyinlerinin sadece %10’unu kullanırlar.
*İnsanlar vücutlarında 300 adet kemikle doğuyorlar ama yetişkin olduklarında bu sayı 206 ya düşüyor.
*İnsanlar yaşamları boyunca altı filin ağırlığına eşit miktarda yiyecek tüketiyorlar.
*İnternetin yıllık büyüme yüzdesi 314.000’dir.
*Kadınlar erkeklere oranla iki kat fazla göz kırpar.
*Kanada, Kızılderili dilinde "büyük koy" anlamına gelmektedir.
*Kangurular geri geri yürüyemezler.
*Kaptan Cook, Antarktika hariç bütün kıtalara ayak basan ilk insandır.
*Kaşları yukarı kaldırmak için 30 kaşı harekete geçirmek gerekiyor.
*Kedilerin beyninde 32 adet kas vardır.
*Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır.
*Kış aylarında, Moskova’daki buz pateni pistleri 250 bin metrekarelik bir alanı kaplar.
*Kıta isimlerinin hepsi ayni harfle başlayıp ayni harfle biter.
*Kirli kar, temiz kardan daha kolay erir.
*Kopeklerin ter bezleri ayaklarındadır.
*Kutup ayıları solaktır.

İlginç Bilgiler

*Tom sawyer daktiloda yazılan ilk romandır.
*Hamamböcekleri yaklaşık olarak 250 milyon yıldır yasadıkları halde hiçbir değişime uğramamışlardır.
*Gözlerimiz hiçbir zaman büyümez. Ama burnumuz ve kulaklarımızın büyümesi asla sona ermez.
*Kediler ültrason seslerini duyarlar.
*Zürafaların ses telleri yoktur.
*Sadece insanlar ve yunuslar zevk için cinsel ilişkide bulunurlar.
*Bir hamamböceği kafası koptuktan sonra açlıktan ölmeden dokuz gün yaşayabiliyor.
*İngiltere'deki bütün kuğular kraliçenin malıdır.
*Kutup ayıları solaktır.
*Amerika'da satışa sunulan ilk cd, bruce springsteen'in "born in theusa" albümüdür.
*Bir karınca kendi ağırlığının elli kati ağırlığı kaldırabilir.
*Bugüne kadar bilinen en ağır böbrek taşı 1.36 kg
*Bugüne kadar kaydedilmiş en büyük dalga, 1971 yılında Japonya’nın İshigaki Adası’nda 85 metre yüksekliğine ulaşmıştır.
*Bugüne kadar ölçülmüş en büyük buz dağı, 200 mil uzunluğunda ve 60 mil genişliğindedir ve Belçika’dan daha büyük bir yüzölçümüne sahiptir.
*Bukalemunların dilleri, vücutlarından iki kat daha uzundur.
*Central park`ta yüzmek yasalara aykırıdır.
*Çocuklar baharda daha fazla buyuyor.
*Dalmaçyalılar gut olmayan tek köpek cinsidir.
*Değerli taşların çoğu birkaç elementten oluşur, sadece pırlanta tamamen karbondan oluşur.
*Döllenmeden sonra çocuğun boyu 5 milyon kat buyur...
*Dünyada her dakika iki tane düşük şiddette deprem olmaktadır.
*Dünyada insan başına düşen karınca sayısı bir milyondur.
*Dünyadaki hayvanların yüzde sekseni altı ayaklıdır.
*Dünyadaki ilk telefon rehberinde sadece elli isim yer almıştı.1878 yılının şubat ayında
*Connecticut New Haven’da yayımlanmıştı.
*Dünyanın bir numaralı domuz üreticisi ve tüketicisi cinliler.
*Dünyanın en büyük şeker ihracatçısı Küba’dır.
*Dünyanın en hızlı büyüyen bitkisi bambu, bir günde 90 cm kadar uzuyor=.
*Eğer Barbie gerçekten yaşasaydı vücut ölçüleri 97–72 82 cm olacaktı. Bir *Big Mac hamburgerin ekmeğinde ortalama 178 adet susam bulunuyor.
*Bir cam kırıldığında, ufalanan parçalar saatte üç bin millik bir hızla etrafa saçılır.
*Bir devekuşunun gözü beyninden büyüktür.
*Bir Erkek Hayatının Ortalama 3350 Saatini Tıraş Olmak İçin Harcar.
*Bir hamamböceği kafası koptuktan sonra açlıktan ölmeden dokuz gün yaşayabiliyor.
*Bir insan yaşamı boyunca iki yüzme havuzunu dolduracak kadar tükürük salgılar.
*Bir karınca kendi ağırlığının elli kati ağırlığı kaldırabilir.
*Bir karıncanın koku alma yeteneği en az bir kopeğinki kadar gelişmiştir.
*Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.
*Bir kromozom bir genden daha büyüktür.
*Bir okyanusun en derin yerinde, demir bir topun dibe çökmesi bir saatten uzun sürer.
*Bir timsahın gözlerinin arasındaki mesafe, ayaklarının büyüklüğüne eşittir.
*Birinin yüzünü hatırlamak için beynin sağ tarafı kullanılır.
*Buckingham sarayında 602 oda bulunuyor. Ortalama bir buzdağının ağırlığı 20 milyon ton.
*Ortalama bir erkek, hayatinin 3350 saatini tıraş olmak için harcar.
*Ortalama bir insan hayati boyunca iki yılını telefonda konuşarak harcıyor.
*Ortalama bir pire, kendi büyüklüğünün 150 katı yüksekliğe zıplayabiliyor. Bu oranı tutturmak için bir insanin yaklaşık 30 metre zıplaması gerekli.
*Ortalama olarak, Amerika’da günde üç adet cinsiyet değiştirme operasyonu gerçekleşmektedir.
*Ödemeli telefon konuşmalarının çoğu babalar gününde ediliyor.